Almanya, yaklaşan erken seçimler öncesinde önemli bir siyasi dönüm noktasına doğru ilerliyor. Bu süreçte sıkça dile getirilen kavram ise “yön değişimi”. Ana muhalefet partisi olan Hristiyan Birlik (CDU ve CSU) blokunun başbakan adayı Friedrich Merz, iki hafta önce yaptığı açıklamada, dağılan üçlü koalisyona atıfta bulunarak, “Üç yıl boyunca Almanya’da sol politikalar uygulamaya çalıştılar. Bu durum sürdürülemez” dedi.
Eylül 2021’deki seçimlerin ardından Angela Merkel döneminin sona ermesinin ardından, Sosyal Demokrat Parti (SPD) öncülüğünde Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) ile bir koalisyon kurulmuştu. Ancak bu koalisyon, bütçe ve hazine borçlanması konusundaki anlaşmazlıkların ardından Kasım ayında dağıldı.
Sosyal Demokrat Parti Düşüşte
Dağılan koalisyonun en büyük kaybedeni, Başbakan Olaf Scholz’un liderliğindeki SPD oldu. Anketler, SPD’nin oy oranının yüzde 10-11 aralığına düşeceğini ve tarihinin en kötü seçim sonucunu alacağını gösteriyor. Eğer bu tahminler doğru çıkarsa, Olaf Scholz, son 50 yılda “en kısa süreli başbakan” unvanına sahip olacak.
FDP’nin durumu da pek iç açıcı değil. Koalisyonun dağılmasında muhalefet gibi davranmakla suçlanan FDP, kamuoyunda büyük bir güven kaybı yaşadı. Anketler, FDP’nin yüzde 5 seçim barajının altında kalacağını ve meclise giremeyeceğini öngörüyor. Yeşiller ise, önceki seçimlerdeki oy oranına yakın olan yüzde 13-14 seviyelerinde kalmayı sürdürüyor.
Hristiyan Birlik Birinci, AfD İkinci Parti
Kamuoyu yoklamalarına göre, Hristiyan Birlik’in başbakan adayı Friedrich Merz’in yeni hükümetin başbakanı olması bekleniyor. Ancak 69 yaşındaki Merz’in, daha önce yalnızca vekillik yaptığı için rakipleri tarafından “tecrübesiz” olarak nitelendirildiği görülüyor. Kamuoyunda “Merkel’in partiden uzaklaştırdığı rakip” olarak da anılıyor. Anketlerde Hristiyan Birlik’in ardından, oylarını iki katına çıkaran aşırı sağcı AfD’nin yüzde 20 bandında olduğu belirtiliyor.
Savaş, Enerji Krizi ve Enflasyon
Kıdemli bir iktisatçı olan Merz, seçim kampanyasında ekonomideki kötü gidişata sıklıkla dikkat çekiyor. “Ülkemiz, Avrupa Birliği’ndeki en kötü ekonomilerden biri haline geldi. 50 bin işletme iflas başvurusu yaptı ve 100 milyar euro işletme sermayesi yurtdışına çıktı. Ekonomimiz son üç yıldır küçülüyor. Bu durum, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan bir kriz” diyen Merz, bu durumu dağılan koalisyon hükümetine mal ediyor. Bu çıkışlarının seçmen üzerinde etkili olduğu gözlemleniyor.
Başbakan Scholz ise, hükümetinin korona pandemisinin etkilerini henüz atlatamadığını hatırlatıyor ve kısa süre sonra Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşa dikkat çekiyor. “Savaşı ben çıkarmadım, Putin çıkardı” diyerek, hükümetinin dışarıda cesur bir duruş sergilediğini ifade ediyor.
Seçim Kampanyasının Ana Konusu: Göç
Alman ekonomisindeki zayıflama, başlangıçta seçim kampanyalarında öne çıkan ana gündem maddesiydi. Ancak, Aralık ayında Magdeburg’da bir Noel pazarında ve Aschaffenburg’da bir çocuk parkında düzenlenen saldırılar, göçü başlıca gündem maddesi haline getirdi. Her iki saldırının failleri, ülkeye sonradan gelmiş sığınmacılardı.
Merz, Aschaffenburg saldırısının ardından ülkeye ilticaları sınırlamak için sert tedbirler alacağını duyurdu. Gerekirse bu tedbirleri, göç ve İslam karşıtı AfD’nin oyları ile geçireceğini açıkladı. Kısa süre içinde, Merz ve temsil ettiği CDU ve CSU bloku, Federal Meclis’e düzensiz göçü sınırlamaya yönelik bir önerge sundu. Bu önergenin, AfD’nin oylarıyla geçmesi, ülkede “bir tabunun yıkılması” olarak nitelendirildi.
Aşırı Sağla İşbirliğine Hayır
Hristiyan Birlik’in, AfD oylarıyla göçü sertleştirmeye dair önergeyi geçirmesi sonrasında Almanya genelinde kitlesel protestolar düzenlendi. Başbakan Scholz, “Aşırı sağ ile işbirliği yapılıp yapılmaması hepimizi ilgilendirmeli. Almanya’da buna hayır” diyerek ana muhalefeti eleştirdi. Scholz, vatandaşların Hristiyan Birlik’in aşırı sağcı AfD ile koalisyon yapmayacağı vaadine güvenmemesi gerektiğini vurguladı.
Merz ise, her fırsatta AfD ile işbirliğini reddettiğini belirtiyor. Merz, aşırı sağcıların hedefinin merkez sağın gücü olan CDU ve CSU’yu bitirmek olduğunu ifade ederek, Hristiyan Birlik’in AfD ile koalisyon kurmasının mümkün olmadığını savunuyor.
Kim Kiminle Nasıl Koalisyon Kurabilir?
Hristiyan Birlik’in, kamuoyu yoklamalarında yüzde 30 bandında önde görünmesine rağmen, tek başına iktidar olması imkansız görünüyor. Bir hükümet kurabilmek için bir ortağa ihtiyaç duyulacak. Seçim barajını aşan partilerin sayısının artması, hükümetin kurulmasını zorlaştıracak. Son anketler, yüzde 3’te görünen Sol Parti’nin gençlerden büyük destek alarak son günlerde yüzde 6-7’ye ulaştığını gösteriyor.
Sol Parti’den ayrılan ve 2024 başında kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ile Hür Demokrat Parti’nin (FDP) ise yüzde 5 barajını aşması zor görünüyor. Ancak, FDP meclise girmeyi başarırsa, büyük ihtimalle üç partili bir koalisyon kurulması gerekecek. FDP, Yeşiller ile işbirliğini reddettiğinden, Hristiyan Birlik (CDU ve CSU) ve FDP koalisyonunda üçüncü partinin Yeşiller olması muhtemel değil. Bu durumda, Hristiyan Birlik’in, SPD ile koalisyon kurması ihtimali ön plana çıkıyor.
AfD Demokratik Partilerce Dışlanıyor
Aşırı sağcı ve ırkçı AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, Hristiyan Birlik’in SPD veya Yeşiller ile koalisyon kurması durumunda bunun, son üç yılın devamı olacağı iddiasında bulunuyor. Weidel, siyasette gerçek bir değişimin yaşanacağına ve bunun sadece gereksiz yere uzatıldığını savunuyor.
Hükümetin Kurulması Kolay Olmayacak
Seçimlerden birinci güç olarak çıkması muhtemel Hristiyan Birlik’in başbakan adayı Friedrich Merz için koalisyon görüşmeleri zorlayıcı olacak. Merz, demokratik partilerin aşırı sağın güçlenmesini engelleme noktasında siyasi sorumluluğu bulunduğunu belirtiyor. “Almanya’nın sorunlarını çözmek için siyasi sorumluluk taşıyoruz. Bu, AfD’nin daha da güçlenmesini engellemek için son fırsat” diyor. Merz, AfD’nin güçlenmesi halinde karşılaşılacak tehlikeye dikkat çekerek, “Böyle devam ederse, sağ popülistler Federal Meclis’te çoğunluğu ele geçirme noktasına yaklaşacaklar” uyarısında bulunuyor.
GURBET HABER