Almanya’daki Erken Genel Seçimlerin Sonuçları ve Türkiye’ye Bakış
Almanya’da gerçekleştirilen erken genel seçimlerin galibi, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Bavyera eyaletinde örgütlü kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) bloku oldu. Bu muhafazakâr partiler, oyların %28,5’ini alarak birinci sıraya yerleşti. İkinci sırada, seçimlerde rekor düzeyde oy artışı sağlayan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) bulunuyor ve oy oranı %20,6 olarak belirlendi. Sosyal Demokrat Parti (SPD) %16 ile üçüncü, Yeşiller %13,5 ile dördüncü, Sol Parti ise %8,5 oy alarak beşinci sırada yer aldı. Peki, bu partilerin Türkiye’ye bakışı nasıl şekilleniyor? Seçim programlarında Türkiye ile ilişkiler için öne çıkan stratejileri neler?
CDU/CSU: Türkiye ile Yeni Zemin Arayışı
CDU/CSU’nun seçim programı ve başbakan adayı Friedrich Merz’in son açıklamaları, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir zemin arayışına işaret ediyor. Programda, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) genişleme ve komşuluk politikalarında “yeni bir başlangıç” yapılması gerektiği vurgulanıyor. Batı Balkan ülkeleri, Ukrayna ve Moldova için “Bu ülkelerin AB’ye katılımı bizim güvenlik ve jeopolitik çıkarlarımıza uygundur” deniliyor. “Komşu ülkelerle diyaloğun derinleştirileceği” belirtilerek, bu amaç için Avrupa Siyasi Topluluğu’nun potansiyeline odaklanılacağı ifade ediliyor; burada öncelikle İngiltere ve ardından Türkiye’ye dikkat çekiliyor.
CDU/CSU’nun başbakan adayı Friedrich Merz, seçim kampanyası sürecinde Türkiye ile ilişkilerde yeni bir yol arayışında olduklarını belirtti. Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından Türkiye ile daha yoğun bir işbirliğine yönelme çağrısı yapan Merz, Avrupa’nın stratejik odak noktası olarak Türkiye’nin önemine dikkat çekti. Merz, Türkiye’nin AB üyeliğinin uzun zamandır gündemde olmadığını, ancak Türkiye ile daha güçlü bir işbirliği için yollar aradıklarını söyledi. “Dışarda bırakmakla, tam üye almak arasındaki keskin ayrım, bu ülkeyle işbirliğimizi engelliyor” diyerek, Türkiye’nin AB yapılarına daha güçlü dâhil edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
SPD: Şaşırtan Seçim Programı
Sosyal Demokrat Parti (SPD), 68 sayfalık seçim programında Türkiye’ye yer vermedi. Önceki seçim programlarında Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinin önemine vurgu yaparken, 2025 yılı seçim programında Türkiye’yi tamamen dışarıda bırakması dikkat çekti. SPD, AB genişlemesi, NATO’daki dönüşüm, Ukrayna-Rusya savaşı ve Ortadoğu barış çabaları gibi konularda parti vizyonunu ortaya koyarken, Türkiye’nin programda yer almaması soru işaretlerine yol açtı. Bu yaklaşım, SPD’nin Türkiye ile ilişkileri iç politika tartışmalarından uzak tutma isteğini yansıtıyor olabilir.
Oysa SPD’nin programında, AB genişleme sürecinin “jeopolitik bir gereklilik” olduğu, Batı Balkan ülkelerinin hızlıca birliğe katılması gerektiği vurgulanıyor. “İttifaklarımızı genişletmek istiyoruz” denilerek, İngiltere ve ABD ile ilişkilerin güçlendirilmesi için belirlenen öncelikler sıralanıyor. Türkiye, programda “kolay olmayan bir partner” olarak adlandırılan Çin ile ilgili stratejiler geliştirilirken, dikkate alınmıyor.
Yeşiller Partisi: Türkiye’ye AB Kapısını Açık Tutan Tek Parti
Yeşiller Partisi, seçim programında Türkiye’ye AB üyelik kapısını şartlı olarak açık tutuyor. Batı Balkan ülkeleri, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın AB’ye üyelik hedefine destek vurgulanırken, “AB’de demokratik bir Türkiye için de yer var” ifadeleri yer alıyor. Ancak, üyelik müzakerelerinin yeniden başlaması için, “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması konularında inandırıcı bir rota değişikliğinin” şart olduğu belirtiliyor. Programda, Türkiye ile Almanya ve Avrupa arasındaki çok yönlü ilişkileri güçlendirme ve Türk sivil toplumunu destekleme hedefleri de sıralanıyor.
Yeşillerin başbakan adayı Robert Habeck, Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirme hedefine vurgu yaptı. Habeck, Türk hükümeti ile işbirliğini sürdürmeyi önceliklendirdi ve Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirdi.
AfD: Türkiye Kültürel Olarak Avrupa’ya Ait Değil Ama Stratejik Ortak
Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD), seçim programında “Türkiye’nin kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası olmadığı” görüşünü savunuyor. Ancak, ilginç bir değişiklikle, “Türkiye gerçi kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası değil ama bizim için önemli bir stratejik ve ekonomik ortak” ifadesi yer alıyor. AfD, önceki programlarında Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin sonlandırılması gerektiğini vurgularken, bu konuyu yeni programında gündeme getirmiyor.
AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, “Otoriter İslamcı bir diktatörlüğün AB üyesi olabileceği fikri saçma” diyerek, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin sona ermesi gerektiğini savunuyor. Ancak, göçmen kökenlilerden oy kapma çabaları çerçevesinde farklı açıklamalarda bulunarak Türkiye ile iyi ilişkilere önem verdiklerini ifade ediyor.
Sol Parti: Rojava’nın Özerkliği Güvence Altına Alınmalı
Sol Parti, Türkiye’ye dair görüşlerini 23 Şubat seçim programında da sürdürdü. Programda, “emperyalist savaşların” tırmanmakta olduğuna dikkat çekilirken, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki saldırılarının “uluslararası hukuka aykırı” olduğu ifade ediliyor. Türkiye’nin Suriye’deki eylemlerinin durdurulması gerektiği belirtiliyor.
Programda, Kürt bölgelerinin (Rojava) özerkliğinin güvence altına alınması gerektiği, AB ve NATO’nun Türkiye üzerinde baskı kurarak iç savaşları desteklememesi gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, Türkiye’ye silah ihracatının son bulması gerektiği ve Alman hükümetinin Suriye Demokratik Güçleri ile diplomatik ilişkiler başlatması gerektiği ifade ediliyor.
Partinin liste başı adayı Jan van Aken, PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılmasını savunan bir siyasetçi olarak dikkat çekiyor. Türkiye, 2017 yılında van Aken’ın NATO kapsamında Konya’da görev yapan Alman askerlerini ziyaret etmesine izin vermemişti.
Bu seçimler, Almanya’nın Türkiye ile ilişkilerinin geleceği açısından belirleyici bir dönüm noktası oldu. Her bir partinin farklı yaklaşımları, Türkiye ile olan ilişkilerin nasıl şekilleneceği konusunda önemli ipuçları sunuyor.
GURBET HABER